polisi çağır, dur vazgeçtim çağırma.
tutmadımsa sözümü n’olmuş? söz tutulmayınca ekiplere haber verildiğini sende görüyorum ilk defa.
hem sabah sabah nerden aklına geliyor polis çağırmak, anlamıyorum.
bir roman yazmam lazım, bir film, üç şiir. sana bir küfür, kendime bir iltifat, bunları etmeden nereye?
sonra çağır. herkesi çağır o zaman, düğününmüş gibi çağır, sünnetin, kınan, nişanın, yılbaşı partinmiş gibi, doğum gününmüş gibi hoyratça çağır herkesi ve koy aramıza.
zaman göreceli, biliyorsun einstein hakkı verilmemiş her öpücükle ilgili bir cümle kurmuş. annihilation diye bir film izledim, efektler dandik, nathalie portman çok tatlı. eskinin askeri bugünün doktoru bir kişiyi canlandırıyor. prizmalardan bahsediyor, gördüğümüz ve algıladığımız, varlığını bildiğimiz ama algılamadığımız her şeyin kırıldığı prizmalardan, kırılıp nereye gittiği belli olmayan bir durum.
aramızdaki de öyle bişi aslen. kırılıyor sürekli ama nereye gittiği belli değil. çıt diye değil, kıt diye değil, pat küt diye de değil, sessizce kırılıyor, sessizlikle kırılıyor, alttan müzik basan da yok ki insanda bir şaşırma hissi oluşsun. aramızdaki ve aramamamızdaki her şey kırık dökük.
güzel bir pazartesi olmadı devamı gelsin.