kaşık

almış ayağının altına bir boşluğu
koşturup duruyor.

Zamanda alışıyor insan, zamanda. Pilavdan dönenin kaşığı, kırık çünkü tahta. Yeniçeriler kaşıklarını üzerinde taşırmış, onca giysi, onca zırh, onca kılıç ve bir kaşık. Fazla nazik, fazla insancıl. Otların dili çözülebilir belki, tencerelerin, kaynayan suyun, içinde pişen yemeğin, zeytinyağının, tereyağının, kepçenin ve tabağın. Nihayetinde kaşığın da dili çözülür belki, senin dilin de çözülür o zaman. Konuşma güçlüğü çektiğim doğrudur çocukken, kekelemişim bir müddet. Geçmiş sonra kendiliğinden ama neden güçleştiğine bakmalı. Sahi neden bu kadar zor?

Bizim kuşağın kaşığı bükemeyeceğini anlamasının üzerinden epey zaman geçti, bir ayağını yerden hiç kaldıramayan adamın üzerinde aşırı neşeli bir gömlek, palmiyeli, muzlu, yuvarlak kırmızı toplu, belki hephaistos.

Ne diyordum, kaşık;
kaşık kırık çünkü tahta.
Yeniçeriler başlıklarının (börk) içine kaşıklarını koyarmış savaşa gitmeden önce, kazanınca da kaşığı koydukları yere tüy, tel filan işte rütbelerine göre çeşitli şeyler. Bir kaşık kardeşliği durumu olurmuş yeniçerilerde. Bilmem ki bir savaşa mı hazırlanıyorum, yoksa insan neden kaşıktan bunca bahsetsin. Hem saat 02:45.

Reklam

kaşık” için bir yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s