the days are bright and filled with pain… (j.m.)
kimse hatırlamıyor kimseyi
nar.
siyaha en yakın renk lacivert olmalı, zararsız bir ot olarak salona alınan ve evi işgal eden bir ağaçla konuşuyorum. dönecek yeri kalmadığını filan anlatıyor.
insanlar birbirini yalnız bir defa seviyor diyor.
ben her sabah dallarımın hatrını soruyorum diye devam ediyor.
ne yaz, ne de kış, ev otuyum
daha söyleyecek sözleri varken, bir parfüm şişesinin resmini çizmeye başlıyor sandalyenin tekerlekleri, daireler çizerek. çizip, yer karolarının üstünden, seni beni hiçe sayarak.
let your children play (j.m.)
yolda bir ağacın yaş halkasına çarpıyorum kafamı.
çarpıyorum da öyle geliyorum kendime.
annemin tuttuğu pedaldan babam düştü, benim tuttuğumdan -tutarsam eğer- kimse düşmeyecek.
zor.