Seninle biz ayrı yerlerdeyiz,
sen bir dağsın ben değil.
*
Çocukken hiç gazoz içmedim, hala da içemem, şekerli gelir bana. Ama bakkal Kemal Amca’nın peynir tenekesine daldırdığı ellerini de unutmadım. Islaklık geçince, beyaz, toz gibi bir tortu kalır elde, sakızların, çikolataların filan üzerine dökülür o toz. Peynir tozu romantik değildir dolayısıyla da bir an’ı hatıraya çevirmeye yetmez.
Hatırlıyorum, çocukluğumun içinden bir yerden herkesi. Hatırlamak üzerine güzel anılarımız olacak seninle, oradan buradan. Diyeceksin ki ‘yoksa şurada da var mıydın?’ cevap vermeyeceğim, anlayacaksın.
Sonra şöyle diyeceksin, ‘O sen miydin?’ ben yine sessizleşeceğim, rüyalar göreceğim, hayvanların kafeslere konduğu, parayla satıldığı rüyalar. Salgın hastalıklar yüzünden şehirde sokağa çıkma yasağı ilan edilen rüyalar ve elbette insanlarla dev kertenkelelerin birlikte yüzdüğü kumsallar.
Ben rüyalar göreceğim sonra sen beni göreceksin.
*
Yine de hoşuma gidiyor, eskiden beri her mucizeyi sana yormak.
Terlikleri inatla ters giyerken birden bunun aslında ne kadar rahatsız edici bir şey olduğunu fark ediyorum.
Yakışıklılık çıtamızı yükselten ortaokul arkadaşımız 16 plakalı bir araçla ezilip can verirken, saçları hala sarı kıvırcık, gözleri hala mavi, kendisi hala bembeyaz nasıl durabiliyor, bilmiyorum. Bunları anlamaya yetmeyecek ömrüm.
Yetmeyecek çünkü büyük kısmını, ‘asıl şimdi geliyor’ dediğimiz kısmını sana vereceğim.
*
Yine de tek başına bekliyor duraklarda insanlar.
Karanlık, karanlıkta beliriyorum.
Hep siyah gömlekler giyiyorsun ya, onlar da karanlık, karanlığın içinden seçiyorum seni.
‘Bu bu, bu olsun’ diye.
Olsun diyorum.
sanki farkli bir dilde siir okur gibiyim..😢
bilinçaltı..