Pazar sabah bu blog’da Van’dan İstanbul’a giderken yanan ve içerisinde bulunan beş mahkumun hayatını kaybettiği cezaevi nakil aracı yangınını yazdım. Haberturk.com’un manşetinde yazının yayımlanmasından sonra olayla ilgili basında bir hareketlenme oldu. Onlara birazdan değineceğim.
Yazının başlığı “Cezaevi aracı ihaleleri başlasın” idi. Tırnak içinde Adalet Bakanlığı’nın “jet” açıklamasına yer vermiş ve aslında araç ihalelerinin bu yıl içerisinde yapılmış olduğuna da değinmiştim.
Adalet Bakanlığı’nın olayla ilgili yegâne açıklaması olayın insan hakları boyutu ya da içeriğine dair değil, “ihale” kısmına ilişkindi. Hemen arkasından savcılık dosyaya gizlilik kararı koydurduğundan başka bir bilgilendirme yapılmadı.
Bekliyoruz…
Memlekette “tutuklu” sanıklıklardan yana bu kadar dertliyken, hatta neredeyse “tutuklu” tanıklık vakaları gerçekleşecekken ve biz bunları eleştirirken böyle bir olayda tek bir kişinin dahi bu aracın yanıp mahkumların ölmesiyle ilişkilendirilmemesi şaşırtıcı.
En azından ölen mahkumların avukatının bilgisi dahilinde böyle biri yok.
Sanığın henüz olmadığı bir dosyaya neden gizlilik kararı geldiğini merak ediyoruz.
Beklerken de, CHP Başkan Yardımcısı / İstanbul Milletvekili ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanvekili Sezgin Tanrıkulu, ölen mahkumlardan İsmet Evin’in kardeşi Zübeyir Evin’le ve bütün mahkumların avukatı Necdet Edemen’le görüştüm.
Görüşmelerden bazı notları da sizle paylaşayım:
Avukat Necdet Edemen:
Neden video konferans yapılmadı?
Kendisini akşamüstü aradım. Telefonu açtığında Kayseri Pınarbaşı’dan Van’a doğru, 900 kilometrelik yolu yarılamıştı. Pınarbaşı Cumhuriyet Savcılığı ile görüşmüştü.
Bilirkişi ve yanan aracın üreticisinden yetkililer ile birlikte olay yerinde ve araçta incelemelerde bulunmuş. Aracın akaryakıt deposu, akaryakıtı ve motorundan numuneler alınmış.
Dosyaya getirilen gizlilik kararından duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor: “Kimse sanık olarak gösterilmedi, olayı bizzat yaşayan aracın içindeki diğer insanlar dahil. Üretici firmanın yetkilileri ya da bir başkası.”
Basının olayı yanlış yönlendireceğinden endişe duyulduğu söylenmiş kendisine, gizlilik kararı bu nedenle alınmış. Şaşkınlığını sesinden anlamamak mümkün değil.
Aklının almadığı bir başka konu ise otopside karşılaştığı manzara;
“Her biri 70-80-90 kilo insanları beş tane 20 kiloluk poşete koymuşlar. Yani kemikleri bile yanmış insanların. Ben avukatım ve cinayetten kazaya çok defa otopsiye girdim ama böyle bir şey görmedim, insanların dişleri erimiş, nasıl bir yanmaktır bu…”
Peki neden Van’dan İstanbul’a getiriliyorlar, davalarının burada görülmesi şart mı diyorum işin aslını bile bile?
Dosyaları İstanbul’da görülüyor. Ancak şöyle bir şey var, artık bazı davalarda video ya da tele-konferansla da duruşma yapılabiliyor. Yapılabildiğini basından da takip ediyoruz. Bu insanlar için neden bu uygulama hayata geçirilmedi biz de bunu soruyoruz.
Edemen sözlerine devam ediyor,
“Bu araçları yakından hiç gördünüz mü bilmem ama ‘mağara’ya benzer. Haberlerde sürekli dört kilitten bahsediliyor ancak bir acil çıkış kapısı yok. Bundan bahsedilmiyor. 20 kişilik araçta, bir tehlike anında basit bir yangın tüpünün yeterli olmayacağı kimsenin aklına gelmiyor. Araçta çekiç, balta gibi kilidi kırmak için hiçbir alet edevat yok. Olsa bile kilidi kır emri verilmiş mi verilmemiş mi, verilmemişse neden?”
Edemen’le konuşmalarımızın geri kalanını dosyanın seyrine göre paylaşmaya devam edeceğim.
*
Basit bir hesap:
Bu aracın içindekilerle birlikte devlete nakil maliyeti, benzin, harcırah vs düşündüğümüzde ve yolun1637 kilometre olduğunu da hesaba katınca yaklaşık 2000 lira kadar. Beş ay önce İstanbul’dan duruşma için talep edilen mahkumların ve askerlerin uçakla Van’dan İstanbul’a getirilmelerinin maliyeti ise –iki ay önceden alınan biletlerin bile ne kadar ucuz olduğunu biliyorsunuz- yaklaşık1500-2000 lira arasında. Ancak uçakla nakil yapılabilmesi için, ücretin mahkum yakınları tarafından ödenmesi gerekiyor, avukat Necdet Edemen’in belirttiğine göre bu ailelerin bunu karşılayacak maddi durumları yok. Video konferans yapılsa zannediyorum maliyet internet bağlantısı, elektrik ve bir boş dvd ile sınırlı kalacak.
*
Zübeyir Evin (Ölen mahkum İsmet Evin’in kardeşi)
“Abim havasızlıktan mı öldü?”
Yüksekova’da bir telefon çalıyor. Telefonun bir ucunda ben, diğer ucunda taziyeleri kabul eden Zübeyir Evin. Adımı ve Habertürk’ten olduğumu söyleyince anlatmaya başlıyor…
“En son bayramda görüştük abimle. Zaten Ramazan’a 10 gün kala Van’da bir yol çevirmesinde gözaltına alınmış, sonra da İstanbul’a oradan da Van’a cezaevine. Biz uçakla gönderilmesini talep ettik ama bizden diğer mahkumların da uçakla gönderilmesi koşulunda bunu kabul edebilecekleri söylendi. Bizim durumumuz mu var ki bütün mahkumları uçakla gönderelim? İstanbul’a duruşma için gideceğini biliyorduk, bu nedenle de her gün arıyorduk cezaevini, gönderilmediği bilgisi veriliyordu. Olay günü abimin adını televizyonda görüp yine aradık, hala cezaevinde olduğu söylendi. Birkaç saat sonra anladık ki, araçta ölenlerden biri de abim. Yola çıktığı halde neden bize ‘hala cezaevinde’ dendi? Şimdi evde ne televizyon kaldı ne bilgisayar, olay günü eşi sinir krizi geçirip hepsini paramparça etti. Allah kimseye böyle acı vermesin. Ama ben anlamıyorum, neden sadece mahkumlar ölüyor. Yoksa onlar havasızlıktan öldüler de bize mi söylenmiyor…”
*
Yeni sorular
1. Adalet Bakanlığı, böylesi uzun bir nakil işleminde, gerek mahkumları gerekse onları korumakla yükümlü asker ve Bakanlık görevlilerini, yanlarına bir sağlık personeli koymayarak içine attığı riskin farkında mı? Bu insanlardan herhangi biri bu “uzun” yolda herhangi bir sebeple rahatsızlansa müdahaleyi kim yapacak?
2. Akaryakıt numuneleri incelenmeye alındı mı, detaylı rapor ne zaman çıkacak?
3. Ölenlerin, tam olarak neden öldüklerini, havasızlık, duman zehirlenmesi vs ortaya çıkaracak olan otopsi raporu da savcılığın gizlilik kararı nedeniyle kimseyle paylaşılmayacak ve basın bilgilendirilmeyecek mi?
4. Olay yeri inceleme ekibi ile üretici firmanın araçtan aldığı numuneler hangi aşamalardan geçecek, bilirkişi raporu ne zaman çıkacak?
5. Bu beş insanın ardından “Allah rahmet eylesin” deyip geçecek miyiz?
Hala yanıt bekleyen diğer sorulara gelirsek:
–Alev alan bir araca müdahale etmek yerine “şok”a giren güvenlik sorumluları, memlekette savaş çıksa ya da araca bir saldırı olsa nasıl bir tepki verecekler? Nasıl bir eğitimsizlik, nasıl bir tecrübesizliktir ki bu? Buna rağmen, bu hazırlıksız insanlar bin altı yüz küsur kilometrelik yolda mahkumlara nasıl refakat edebiliyor?
-Aracın içinde güvenliği sağlamakla sorumlu askerler, mahkumların kaçma ihtimalini düşünerek risk almamak için mi tahliyeyi gerçekleştiremedi?
-Cezaevi aracının güvenlik kameralarının deşifresi yapılabilecek durumda mı?
– Van-İstanbul arası 1637 kilometre. Türkiye il sınırlarının neredeyse en uzak iki noktası neredeyse. Böyle uzun bir yolculuk için böyle eski ve bakımsız bir aracın risk teşkil ettiği akla gelmedi mi? Bu bir ihmal değil midir?
-Yanan araba 2010 model ve dizel… Dizel kolay yanan bir yakıt değil. Konuyla ilgili detaylı rapor ne zaman kamuoyuna sunulacak?
*
Gelelim işin medya kısmına;
-Bugün Taraf gazetesinden Markar Esayan, köşeyazısında bu sorulara bir atıfta bulunarak konunun takipçisi olduğunu belirtti.
http://mesayan.wordpress.com/2011/09/20/menderes-ve-yananlar/
–Ahmet Hakan da Hürriyet’teki yazısında bir bölüm ayırdı konuya:
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/18765008.asp?yazarid=131
-Habertürk gazetesinden Umur Talu ve Ece Temelkuran da konuya yazılarında yer verdi:
http://www.haberturk.com/yazarlar/ece-temelkuran/670859-insanin-tarafinda
-Konuyla ilgili CHP‘nin ana sayfasında da Sezgin Tanrıkulu’nun hazırladığı bir kınama yayınlandı
http://www.chp.org.tr/?manset=tanrikulu-5-insanin-diri-diri-yanarak-oldugu-bir-olayda-sorusturmayi-yuruten-savcinin-gizlilik-karari-vermesini-kinadi
“Cezaevi nakil aracı dosyasına neden gizlilik kararı kondu?” için 2 yorum